TİCARİ DEFTERLERİN KESİN DELİL NİTELİĞİ VE BU NİTELİĞE HANGİ DURUMLARDA SAHİP OLACAĞI KONUSUNDA YARGITAY UYGULAMASI

23/04/2020

            Ticari defterlerin delil olması, eski Ticaret Kanunu’nun aksine Ticaret Kanunu’nda değil, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir (HMK md. 222). Bu hükme göre, ticari defterler, belirtilen şartların varlığı halinde, ticari uyuşmazlıklarda ispat aracı (delil) olarak kullanılabilir. Bu, defter sahibinin lehine olabileceği gibi aleyhine de olabilir.

            Tacirin ticari işletmesi ile ilgili tutmakla yükümlü olduğu defterler ticari defterlerdir. Ticaret Kanunu’na göre; yevmiye defteri, envanter defteri, defteri kebir gibi muhasebe ile ilgili defterlerin yanı sıra, muhasebe ile ilgisi bulunmayan pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri de ticari defter niteliğindedir.

                        Ticari Defterlerin Sahibi Lehine Delil Olması

            Ticari defterler, bazı şartların varlığı halinde sahibi veya halefleri lehine delil olarak kullanılabilir (HMK md. 222). Bunun için aranan şartlar şunlardır:

Uyuşmazlığın kaynağı ticari bir iş olmalıdır. Bu iş, her iki tarafın ticari işletmesini de ilgilendirmelidir. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğini haiz olan uyuşmazlıklarda, arada sözleşme bile olsa, defterler lehe delil olarak kullanılamaz. Yani, TK md. 19/II’deki karine hükümleri burada uygulanmaz.

● Uyuşmazlığın her iki tarafı da tacir olmalıdır. Taraflardan birinin veya her ikisinin tacir olmaması halinde defterler lehe delil olarak kullanılamaz. Davaya kadar bu sıfatın korunmuş olması gerekmez. İhtilafın konusu işlemin yapıldığı sırada bu sıfata sahip olmak yeterlidir.

Ticari defterlerin tümü tacirin lehine delil olarak kullanılabilir. Ticari defterlerin kapsamı oldukça geniş belirlenmiştir. Ticaret Kanunu’na göre; yevmiye defteri, envanter defteri, defteri kebir gibi muhasebe ile ilgili defterlerin yanı sıra, muhasebe ile ilgisi bulunmayan pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri de ticari defter niteliğini haizdir (TK md. 64/IV).

● Tacirin tuttuğu tüm ticari defterler birbirini doğrulamalıdır. Birbirini doğrulamayan defter kayıtları tacirin lehine değil aleyhine delil olabilir.

Ticari defterler kanuna uygun şekilde tutulmuş olmalıdır. Kanuna uygun tutulmanın varlığından söz edebilmek için üç şartın birlikte gerçekleşmesi gereklidir:

– Tutulması zorunlu olan tüm ticari defterler eksiksiz olarak tutulmuş olmalıdır. Ticari defterlerin bir kısmının tutulmamış olması halinde tutulan ticari defterler tacirin lehine değil, sadece aleyhine delil olarak kullanılabilir.

– Tutulması gerekli ticari defterler usulüne uygun olarak tutulmuş olmalıdır (TK md. 64/I).

– Açılış ve/veya kapanış onayı aranan ticari defterlerde bu onaylar yapılmış olmalıdır (TK md. 64/III).

Hasım taraf, defter tutma yükümünü hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş olmalıdır. Aksi halde; yani hasım tarafın ticari defterleri de yukarıda lehe delil olma için zikredilen ilk beş şartı yerine getiriyorsa ve bu defterler, kendi defterlerine lehine delil olarak dayanan tarafın defterleri ile farklılıklar gösteriyorsa veya iddianın dayandığı defter kayıtlarının aksi, senet veya diğer kesin delillerle ispat edilebiliyorsa ticari defterler artık sahibi lehine delil olma kuvvetini kaybeder. Yani bu durumlarda iki taraf ticari defterleri de artık tarafların kendi lehlerine delil olarak kullanılamaz.

● Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.

                        Ticari Defterlerin Sahibi Aleyhine Delil Olması

            Ticari defterler sahibi aleyhine delil olabilir (HMK md. 222). Bu olasılık şu durumlarda gerçekleşebilir:

Davacı kendi iddiasını ispatlamak için kendi ticari defterlerine dayanmış olmasına rağmen ticari defterlerdeki kayıtlar kendisi aleyhine delil oluşturacak nitelikte olabilir. Bu ihtimalin gerçekleşme ihtimali azdır. Zira, hiç kimse kendisi aleyhine delil oluşturabilecek kayıtlar içeren ticari defterlerine dayanmaz.

Taraflardan biri iddiasını ispatlamak için karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesini isteyebilir. Bu iki şekilde gerçekleşebilir:

– Karşı tarafa ait ticari defterlerin sadece delil olarak ibrazı istenebilir. Bu durumda, karşı taraf defterlerini ibraz etse bile diğer deliller de kullanılabilir.

– Karşı tarafa ait ticari defterlerin ibrazını isteyen taraf, bu defterlerdeki kayıtları kabul edeceğini belirtebilir. Bu durumda, karşı taraf ticari defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispatlamış sayılır (HMK md. 222/V). İbraz etmesi halinde ise, Mahkeme bu defterlerdeki kayıtlara göre hüküm tesis edecektir. İddia sahibi, artık diğer delillere dayanamaz ve ticari defterlerdeki kayıtların aksini ispatlamaya girişemez.

Yukarıda söz konusu edilen ihtimaller dahilinde uyuşmazlığın taraflarından birine ait defterlerin sahibi aleyhine delil olmasının şartları şunlardır:

● İşin taraflardan sadece biri için ticari iş niteliğinde olması, sadece birinin ticari işletmesini ilgilendirmesi yeterlidir.

Tarafların her ikisinin tacir olmasına gerek yoktur. Sadece ticari defterlerinin ibrazı istenen tarafın tacir olması yeterlidir. Hasmının defterlerine dayanan tarafın tacir olması gerekmez.

● Defterler Kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olabilir. Kanuna uygun olarak tutulmuş defterlerdeki sahibi lehine olan kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi geçerli olup bunlar birbirinden ayrılamaz. Defterler Kanuna uygun tutulmuşlarsa hem lehe hem aleyhe kayıtlar delil niteliğini haizken Kanuna uygun tutulmamışlarsa sadece aleyhe olan kayıtlar delil niteliğini haizdir.

Açılış ve/veya kapanış onayı gerekli iken bulunmayan ticari defterler sahibi aleyhine delil olur.

Tacirin tuttuğu ticari defterlerin içerdiği birbirini doğrulamayan kayıtlar sahibi aleyhine delil olur.

Tacir kendi defterlerindeki aleyhine delil oluşturan kayıtların aksini kesin delillerle ispatlarsa, bu kayıtlar aleyhe delil olma niteliğini yitirir.

                        Yargıtay Kararlarında Ticari Defterlerin Delil Kabiliyeti

            Davalının Ticari Defterlerinde Dava Konusuyla İlgili Kayıt Bulunmaması

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 5.6.2017 tarih ve 2016/4864E-2017/3395K sayılı kararında ‘’Taraflar arasındaki uyuşmazlık faturada yazılı taşıma işinin yapılıp yapılmadığı ve hizmet karşılığı bedelin ödenip ödenmediği hususlarına ilişkindir. Davalının ticari defterlerinde dava konusu fatura kayıtlarına rastlanmamıştır. Bu durumda uyuşmazlığın çözümünde öncelikle iddiaya konu hizmetin verildiğinin ispatı gerekmekte olup ispat külfeti davacıya aittir. Mahkemece ispat bakımından tarafların ticari defter kayıtları ile sonuca gitmesi özellikle de davacının bizzat tuttuğu defter kayıtlarından yola çıkılarak davacının iddiasını ispat ettiğine yönelik kabulü doğru olmamıştır. Taraflar ticari defterlerini, yasaya uygun tutmuş olsalar bile iki tarafın defterleri birbirine aykırı ise ticari defterler yine delil vasfı kazanmayacaktır. Bu nedenle dava konusu faturalarda bahsi geçen hizmetlerin verilip verilmediğinin yukarıda belirtilen yasa maddesine göre tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda her iki taraf da ticari defterlerini usulüne uygun tutmuştur ve davalının ticari defterlerinde davaya konu fatura kayıtları yer almamaktadır. Yargıtay bu kararda davacı tarafından salt fatura düzenlenmiş olmasını hizmetin ifası için yeterli görmemektedir. Eğer davacının düzenlediği fatura davalının ticari defterlerinde de aynı şekilde yer alsaydı o zaman davacı lehine kesin delil niteliği kazanılmış olacaktı. Ticari defter incelemesi sonucunda hizmetin ifasını ispatlayamayan davacının bu hizmeti ifa ettiğini artık başka delillerle ispat etmesi gerekmektedir. Yerel mahkemenin faturalar davacının defterinde kayıtlı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermesi hatalı görülmüş ve karar bozulmuştur.

            Davacının Defterlerini Sunmuş Olmasına Rağmen Davalının Sunmaması

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 13.6.2017 tarih ve 2016/2310E-2017/2537K sayılı kararında ‘’Ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan Kanun’un ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK’nın 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.’’ denilmiştir. Karar incelendiğinde Yargıtay davanın taraflarının her ikisinin de tacir olduğu durumlarda ve ticari defter deliline dayanıldığında kendi defterlerini sunmayan davalının bu davranışın ödüllendirilemeyeceğini, davacı defterlerini usulüne uygun tutmuşsa defterde yer alan kayıtlarla alacağın ispat edilmiş olduğunu kabul etmiştir. Gerçekten de ticari davalarda büyük bir ispat kolaylığı sağlayan ticari defterlerin usulüne uygun tutulması halinde içerdiği kayıtların doğru ve gerçek olduğu ortadadır. Davalının kendi defterlerine işlediği alacak veya borca dair kayıtları mahkemeye sunmaması halinde engel olduğu sonucun varlığını kabul ettiği düşünülmelidir. Davacı kendi defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi ile iddia ettiği alacağı ispatlarsa artık davanın kabulüne karar vermek gerekmektedir. Davalının defterlerini ibrazdan kaçınmasıyla alacağın varlığı somutlaşmış olmaktadır.

            Davacının Ticari Defterlerini Usulüne Uygun Tutmaması

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 12.9.2017 tarih ve 2016/3858E-2017/2944K sayılı kararında ‘’Hükme esas alınan mali müşavir bilirkişi raporuna göre davacının ticari defterlerinden defteri kebir ve envanter defterinin kapanış tasdikleri olmadığından 6100 sayılı HMK’nın 222/2. maddesi uyarınca ve ilaveten aynı maddenin 3. fıkrası gereğince de araştırma yapılmadığından sahibi lehine delil teşkil etmesi mümkün olmadığından davacının delilleri toplanıp değerlendirilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve eksik inceleme ile isticvap dahi yapılmadan sadece davacının ticari defterlerine dayanılarak davanın kabulü bozmayı gerektirmiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda davalı duruşmalara gelmemiş ve ticari defterlerini de ibraz etmemiştir. Yerel mahkemece sadece davacının defterleri incelenerek bir karar verilmiştir. Alınan bilirkişi raporu ile davacının ticari defterleri usulüne aykırı tutulmuş olmasına rağmen dava kabul edilmiştir. Kanun incelendiğinde usulüne uygun tutulmayan defterlerin sahibi lehine delil olamayacağı açıkça görülmektedir. Bu durumda davacının iddiasını ticari defter deliliyle ispat edemediği ortadadır. Artık yapılması gereken iş, davacının dayandığı diğer delillerin incelenmesiyle alacağının olup olmadığının araştırılmasıdır. Eğer davacı diğer delillerle de alacağını ispatlayamıyorsa artık davanın reddine karar verilmelidir.

            Fatura ile Ticari Defterlerin Delil Niteliği İlişkisi

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 31.1.2018 tarih ve 2016/3749E-2018/298K sayılı kararında ‘’Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. Fatura karşı tarafça ticari defterlerine kayıt edilmiş ise burada delil olan fatura değil ticari defterlerdir. Ticari defterler uyumlu olmadığı için lehe delil değeri bulunmasa da karşı çıkılan faturanın ticari deftere kayıt edilmiş olması halinde ticari defter aleyhe delil oluşturacaktır. Davacı alacağa konu faturanın davalı tarafa tebliğ edildiği ve süresinde itiraz edilmediğini belirtmiş olup bu yönde bir inceleme yapılmamış, alacağa konu faturanın davalı ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı araştırılmamıştır. İtirazın iptâli davalarında uyuşmazlığın takibe esas belgeye dayalı olarak çözümlenmesi gerekir. Bu nedenle alacağa konu faturanın davalıya tebliğ edilip edilmediği, edilmişse süresinde itiraz olup olmadığı, faturanın davalının ticari defterlerine kaydedilip edilmediği araştırılmalı, mali müşavirden alınacak bilirkişi raporu faturanın tebliğ edilmediği ve davalının ticari defterine kaydedilmediği saptandığı takdirde bu kez 16.10.2015 tarihli raporu düzenleyen bilirkişi kurulundan takip dayanağa faturadaki işlerin yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa davacının talep edebileceği alacak miktarının ne olduğu yönünden ek rapor alınarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.’’ denilmiştir. Yargıtay bu kararında faturayı teslim alan davalının eğer bu faturayı kendi ticari defterine kaydederse bu kaydın davalı aleyhine delil olacağını ifade etmiştir. Ancak davacı ile davalının defterleri uyumsuz ise bu kaydın davacı lehine delil olamayacağını yani davacının iddiasını ispat edemediği de ortaya koyulmuştur. Gerçekten kanuni düzenleme göz önüne alındığında her iki tarafın defterlerinde de aynı kayıt olduğu takdirde bu kaydın davacı lehine delil olabileceği görülmektedir. Eğer davacı tarafından düzenlenen fatura davalıya tebliğ edilmemiş veya davalı defterlerine kaydetmemişse davacının kendi defter kayıtlarıyla alacağı ispat edemediği kabul edilmeli, bunun sonucunda da faturaya konu işin yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. Bu araştırma sonucunda davacının edimini ifa ettiği ortaya çıktığında da alacağın ispat edildiği sonucuna ulaşılmalıdır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 9.4.2018 tarih ve 2017/1445E-2018/1438K sayılı kararında ‘’Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir. Davacının düzenlemiş olduğu fatura davalı ticari defterlerinde kayıtlı olup davalı KDV iadesi için faturayı 3.000,00 TL bedelle satın aldığını bildirdiğine göre, itiraz edilmeyerek kullanılan faturanın gerçek bir borç ilişkisine dayanmadığı ve talep edilebilecek alacak bulunmadığı konusunda ispat külfeti davalı taraftadır. Vergi hukuku ilkelerine göre değerlendirme yapan bilirkişi raporu ile davalının ispat külfetini yerine getirmiş olduğu kabul edilemez. Davalının itiraz etmeyerek kullandığı fatura bedeli alacakla ilgili olarak ödeme yaptığını ispatlamakla yükümlü olduğu halde dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda davalı sözleşme ilişkisi içinde düzenlenen faturayı kendi ticari defterlerine kaydetmiştir. Yerel mahkemece iki tarafın da defterleri incelenmiş ancak faturanın gerçek bir işleme dayanmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Ancak Kanun ve istikrarlı Yargıtay uygulaması dikkate alındığında her iki tarafın defterlerinde kayıtlı olan faturanın, işlemin gerçek ve doğru olduğu, davacının da iddiasını ispat ettiği kabul edilmektedir. Davacının alacağını ispat ettiği göz önüne alındığında davalı tarafından bu hususun aksi ispat edilemediyse davanın kabulüne karar verilmelidir.

            Davacının Defterlerini Sunmaktan Kaçınması

 Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 6.7.2017 tarih ve 2017/2209E-2017/2426K sayılı kararında ‘’Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. Davalı vekilinin dilekçelerinde ve delil listesinde bakiye kısım kira bedeli ödemesi ile ilgili olarak şirket kayıt ve defterlerinin incelenmesini talep ettiği açıktır. Bu durumda mahkemece kira parasının ödenip ödenmediği hususunda HMK’nın 222. maddesi de dikkate alınarak davalının dayandığı tüm delillerinin toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmediğinden hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.” denilmiştir. Yargıtay bu kararda ticari defterlerin incelenmesini talep edenin davalı olup da davacının defterlerini ibrazdan kaçınmasıyla inceleme talep eden davalının iddiasını ispat ettiğine hükmetmiştir. Gerçekten de davada iki taraf da ticari defter incelemesini talep etmiş, ancak taraflardan biri defterini ibrazdan kaçınmışsa artık kanunun açık hükmü gereği defter kayıtlarındaki vakıanın ibrazdan kaçınan aleyhine sonuç doğuracağı muhakkaktır. Bununla birlikte ticari defterleri usulsüz tutulan davalı da kendi ticari defterindeki kayıtlara dayanamayacaktır.

            Tarafların Ticari Defter Tutmak Zorunda Olmaması

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 13.6.2017 tarih ve 2017/648E-2017/2538K sayılı kararında ‘’Somut olay değerlendirildiğinde; dosya kapsamındaki delillere göre davalının ticari defter tutmak zorunda olan tacir durumunda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı ticari defterlerinin lehine delil oluşturması mümkün olmadığından davacının kendi ticari defterlerine dayalı olarak akdi ilişkinin varlığını ve alacağın miktarını ispatladığı kabul edilemez. Akdi ilişkinin varlığı yazılı delillerle veya diğer kesin delillerle de ispatlanmamıştır. Yazılı delil başlangıcı bulunmadığı gibi tanık dinlenmesi koşulları da bulunmadığından davacı akdi ilişkinin varlığını ispatlayamamıştır. Bu durumda mahkemece akdi ilişki kurulduğunun kanıtlanmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.’’ denilmiştir. HMK’da açıkça yazıldığı üzere ticari defterlerin sahibi lehine kesin delil olabilmesi için her iki tarafın da ticari defter tutma yükümlüsü olması gerekmektedir. Bu şartların oluşmadığı ve sadece davacının ticari defterlerinin incelenmesiyle kurulan hüküm Yargıtayca bozulmuştur. Bu ticari defterlere dayanılamayacağı ortaya koyulup davacı tarafça da sözleşmesel ilişkinin kurulduğu ispat edilemediğinde davanın reddedileceği açıktır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 24.10.2017 tarih ve 2017/1537E-2017/3585K sayılı kararında ’Davalı tacir ise de davacı tacir değildir. Tacir olmayan davacı, tacir olan davalının ticari defterlerine münhasır delil olarak da dayanmamıştır. Bu nedenle davalının yapılan tebliğe rağmen ticari defterlerini sunmamış olması nedeniyle de akdî ilişkinin kurulduğu ispatlanmış sayılamaz. Davacı tacir olmadığından TTK’nın 21. maddesindeki ispat karinesinden yararlanamayacağı gibi, akdî ilişki de ispatlanmış da olmadığından düzenlenen fatura nedeniyle de alacağın varlığı sabit kabul edilemez. Bu durumda davalıya husumet yöneltilmesini mümkün kılan sözleşme ilişkisi kanıtlanmamış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda davacı tacir değildir ve kendisi ticari defter tutmamaktadır. Davacı dilekçesinde davalının ticari defterlerine dayanmamıştır, buna rağmen yerel mahkeme davalının ticari defterlerinin ibrazına karar vermiştir. Yargıtay bu durumda davalının ticari defterlerini sunmadığı için sözleşmenin varlığının ikrarı sonucu oluşmayacağına, alacağın varlığının ispat edilemediğine, davacı eğer başka delillerle de iddiasını ispatlayamadıysa davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yukarıda açıklandığı gibi eğer davacı karşı tarafın defterlerine delil olarak dayanmış olsaydı o zaman yerel mahkeme defterlerin ibraz edilmesi için davalıya kesin süre verecek ve davalı ibrazdan kaçındığı takdirde de alacak ispat edilmiş olacaktı.

            SONUÇ

Ticari defterlerin kesin delil niteliğinde olabilmesi için bazı şartlara uygun olarak tutulmuş olmaları gerekmektedir. HMK’da yazılı şartlara aykırı olarak tutulan defterlerin sahibi lehine delil olamayacağı ortadadır. Her iki tarafın da tacir olduğu uyuşmazlıklarda davacının iddiasını usulüne uygun tutulmuş ticari defter kayıtlarıyla ispatlayabilmesi için davalının defterlerini usulsüz olarak tutması veya mahkemeye ibrazdan kaçınması gerekmektedir. Bununla birlikte her iki tarafın da defterleri birbirini doğrularsa davacının yine iddiasını ispat ettiği kabul edilmektedir.

Taraflarından birinin tacir olmadığı uyuşmazlıklarda eğer tacir olmayan taraf defter kayıtlarının incelenmesini ister ve tacir defterleri ibrazdan kaçınır veya defter kayıtları usulüne uygun tutulmazsa bu durumda kesin delil niteliğindeki ticari defter kayıtları sahibi aleyhine delil olur. Bunun sonucunda da tacir olmayan taraf iddiasını kesin delillerle ispat etmiş olur. Bu durumdan kurtulmak için tacirin kendi defterlerindeki aleyhine delil oluşturan kayıtların aksini kesin delillerle ispatlaması gerekir. Eğer tacir ispat edebilirse bu sefer defterindeki kayıtlar kesin delil niteliğini yitirir.

Stj. Av. H. Deniz ARLI



Bir cevap yazın