BASİT VE NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇUNDA YARGITAY UYGULAMASI

07/04/2020

Dolandırıcılık suçu, failin hileli davranışlarla bir kimseyi aldatması, mağdurun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına yarar sağlamasıyla oluşur. Nitelikli dolandırıcılık suçu ise suçun belli dini, sosyal, mesleki, teknolojik araçların veya kamu kurumlarının araç olarak kullanılarak işlenmesidir.

Dolandırıcılık suçunun meydana gelmesi için haksız bir çıkar sağlanması gerekir. Dolandırıcılık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü için de, hazırlık hareketlerinin bitmesi ve haksız çıkar elde etmeye yönelik icra hareketlerine başlanılması gerekir.

Dolandırıcılık suçu, birçok farklı hareket tarzıyla işlenebilecek bir suçtur. Ancak tüm hareketlerin ortak altyapısını teşkil eden dolandırıcılık suçunun şartları olarak nitelenebilecek üç koşul vardır:

  • Fiili işleyen kişi tarafından hileli hareketler icra edilmelidir. Mağdurun inceleme eğilimini ortadan kaldıracak davranışlar fail tarafından sergilenmelidir.
  • Fiili işleyen kişi tarafından yapılan hileli hareketler herhangi bir kimseyi aldatacak özellikte olmalıdır.
  • Mağdurun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası yararına haksız bir fayda elde edilmelidir. Fiili işleyen kişi, kendisi veya başkası lehine fayda elde etmek için bilerek ve isteyerek hileli hareketler icra etmeli, mağdura verilen zarar ile fiili işleyenin eylemi arasında uygun illiyet bağı mevcut olmalıdır. Zarar, objektif şahsi ölçüler dikkate alınarak belirlenecek ekonomik zarardır.

Nitelikli dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158. Maddesinde düzenlenmiştir. Nitelikli dolandırıcılık suçu, dolandırıcılık teşkil eden fiilin şu şekillerde işlenmesi halinde söz konusu olur:

  • Dinin istismar edilmesi,
  • Kişinin içinde bulunduğu zor durumdan yararlanılması,
  • Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanılması,
  • Kamu kurum veya kuruluşlarının araç olarak kullanılması veya bu kurumların zararına işlenmesi,
  • Basın-yayın kuruluşlarının sağladığı kolaylıklardan yararlanarak işlenmesi,
  • Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması,
  • Ticari faaliyet sırasında işlenmesi,
  • Serbest meslek sahibinin mesleğine duyulan güveni kötüye kullanarak işlemesi,
  • Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi,
  • Sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi,
  • Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi.

TCK’nın 158/2. Maddesinde yer alan ‘’Failin, kamu görevlileri ile ilişkisinin olduğunu, kamu görevlileri nezdinde hatırı sayıldığını söyleyerek belli bir işi gördürmek vaadiyle yapacağı aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat sağlaması halinde bu fıkradaki nitelikli dolandırıcılık suçu oluşur.’’ bu hükümle de maddede sayılan fiilin nitelikli dolandırıcılık suçu sayılacağı ve buna göre ceza verileceği belirtilmiştir.

Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin Karar: 2016/11250 sayılı kararında “…Sanığın şikayetçiyi telefon ile arayarak kendisini polis memuru olarak tanıttığı ve telefonu “savcı bey” diyerek birisine verdiği, arkadan telsiz seslerinin geldiği, şikayetçiye “sizin telefon numarasına 28-29 tane telefon açılmış sizi dolandırıyorlar, bu hatları kullanan şahısları yakalamamız için size vereceğim hesap numaralarına para yatırın, parayı çekerken şahısları yakalayacağız” dediği, şikayetçinin de 15.925 TL ve 15.800 TL’yi sanığın adına olan hesap numarasına yatırdığı, paranın sanık tarafından çekildiği iddia olunan olayda; kişinin kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumu çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle” dolandırıcılık suçunun, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 14. maddesi ile TCK’nın 158. maddesine “l” bendi olarak eklenmiş olması, 5235 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince bu maddede yazılı suçlarla ilgili davaya bakma görevinin asliye ceza mahkemesine ait olmayıp üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait ve bu düzenlemenin sanık lehine olması karşısında görevsizlik kararı verilmesi gerekir.” denilmiştir. Somut olayda TCK’nın 158/1-l maddesine göre işlenen bir nitelikli dolandırıcılık suçu mevcuttur. Olayın oluş şekline bakıldığında sanığın kendisini kamu görevlisi olan polis memuru olarak tanıttığı görülmektedir. Sanık bu fiiliyle mağduru yanıltarak kendisi adına yarar sağlamış ve nitelikli dolandırıcılık suçunu tamamlamıştır.

      Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Karar: 2015/42 sayılı kararında “…Sanık, trafik kazası yaptığı gerekçesiyle olay mahalline polis çağırmış, polis trafik kazasının gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda şüphe duyduğu için trafik kazası tespit tutanağı tutmamıştır. Sanık, bunun üzerine kasko şirketine aynı içerikli beyanda bulunarak hasarı talep etmiş ve hasar bedeli kendisine ödenmiştir. Polisin trafik kazasının şüpheli olduğunu beyan ederek trafik kazası tespit tutanağı düzenlememesi, sanığın tek başına sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğini ispatlamaz…” denilmiştir. Hak sahibi olduğunu iddia ederek sigorta şirketinden sigorta bedelini hileli davranışlar ve belgelerle sigorta bedelini almak amacıyla hareket eden kişi TCK 158/1-k maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu işlemiş olur. Somut olayda ise polisin şüpheli olduğunu düşündüğü trafik kazası karşısında kaza tespit tutanağı tutmaması ve sanığın kendisinin tuttuğu kaza tespit tutanağı vardır. Genel Kurul, polisin tutanak düzenlememesinin tek başına sanığın nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğine kanıt olamayacağına karar vermiştir. Suçun oluşabilmesi için sanığın trafik kazası yapmadığının veya rizikonun gerçekleşmediğinin bunun sonucunda da sigorta bedelinin alınamayacağının her türlü şüpheden uzak kesin delillerle ispatlanması gerekmektedir.

      Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Karar: 2014/434 sayılı kararında ‘’Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken, banka veya diğer kredi kurumlarının olağan faaliyetleri ya da bu faaliyetleri yürüten sujelerinden yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının mutad faaliyetleri nedeniyle ürettikleri maddi varlıklarının suçta araç olarak kullanılması gerekmektedir. Banka ve diğer kredi kurumlarının olağan faaliyet konuları 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 4. maddesinde sayılmış olup bunlara; mevduat kabul etmek, kredi vermek, çek ve diğer kambiyo senetlerinin iştirası, alım satımı, kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının ihracı ve bunlarla ilgili faaliyetlerin yürütülmesi işlemlerini örnek göstermek mümkündür. Banka ve diğer kredi kurumlarının maddi varlıkları ise; bu kurumlara ait olan dekont, teminat mektubu, basılı evrak, kimlik belgesi, giriş kartı, banka cüzdanı, çek, kredi kartı gibi, ilgili kurumda etkin bir işlevi bulunan maddi varlıklardır. Kullanılan maddi varlığın belge niteliğinde bulunması şart olmayıp, belge niteliğinde olanların da özel belge vasfını taşıması ile resmi belge niteliğinde olması arasında bir fark bulunmamaktadır.’’ denilmiştir. Nitelikli dolandırıcılık suçunun bu şeklinin oluşabilmesi için bankanın doğrudan araç olarak kullanılması gerekmektedir. Yoksa failin hileli davranışları yaptıktan sonra bankayı sadece bir ödeme vasıtası olarak kullanması halinde dolandırıcılık suçu bu maddeye göre cezalandırılamaz, koşulları varsa basit dolandırıcılık suçu oluşur. Banka görevlisinin ihmali, kusuru veya görevi kapsamında uygulaması gereken prosedürü uygulamaması nedeniyle bir kredi açılması veya bankanın herhangi bir nedenle zarar görmesi halinde dolandırıcılık suçunun unsurları meydana gelmez.

      Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin Karar: 2012/31436 sayılı kararında “…Sanık, bir internet sitesi üzerinden araç satışı için ilan vermiş, mağdurun alıcı olarak araması üzerine önce kaparo bedeli adı altında bir miktar parayı hesabına yatırtmış, daha sonra eşinin hastanede olması nedeniyle acil paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek mağdurdan tekrar para almış ancak daha sonra ortadan kaybolmuştur. Sanığın eylemi bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçu teşkil etmektedir…’’ denilmiştir. Somut olayda sanık, mağduru internet sitesi (bilişim sistemi) aracılığıyla aldatarak kendisine yarar sağlamıştır. Sanık nitelikli dolandırıcılık suçunun işlenme çeşitlerinden biri olan bilişim sistemlerinin kullanılması fiiliyle kendisine haksız bir menfaat sağlamış ve suçu işlemiştir.

      Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin Karar: 2014/15897 sayılı kararında ‘’TCK’nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak ya da bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.’’ denilmiştir. Yargıtay bu kararda, fiilin mevzuatta açıkça kamu kurum veya kuruluşu olarak belirtilmeyen bir kurumun zararına karşı işlenmesi halinde bu suçun oluşmayacağını ifade etmiştir.

      Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin Karar: 2014/13241 sayılı kararında ‘’…Sanık, mağdurun hesabından para çekmek için mağdura ait sahte nüfus cüzdanı ibraz etmiş, fotokopi çeken banka görevlisi şüphelenerek ilgili şubeden teyit aldığında nüfus cüzdanının sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Sanık, resmi evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçu nedeniyle cezalandırılmıştır. Hükmün, sanığın resmi evrakta sahtecilik suçu nedeniyle cezalandırılmasına ilişkin kısmı yerindedir. Ancak, banka veya kredi kurumunun araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçu nedeniyle TCK 158/1-f maddesi gereği sanığa verilen ceza yerinde değildir. Sanık, bankanın maddi varlıklarını değil, nüfus müdürlüğünün maddi varlığı olan nüfus cüzdanını kullanmıştır. Bu nedenle sanığın TCK 158/1-d maddesi gereği kamu kurum ve kuruluşlarının araç yapılarak nitelikli dolandırıcılık suçu nedeniyle cezalandırılması gerekir.’’ denilmiştir. Somut olayda sanık nüfus müdürlüğünden alınması gereken nüfus cüzdanını sahte olarak elde etmiş ve bunu kullanarak nitelikli dolandırıcılık suçunu işlemiştir. Yerel mahkeme nüfus cüzdanının değil bankanın varlıklarının kullanıldığını belirtip bankanın araç olarak kullanıldığına dair karar vermiştir. Bu karar Yargıtay tarafından nüfus müdürlüğünün sahte nüfus cüzdanı nedeniyle araç olarak kullanıldığından bahisle bozulmuştur.

      Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin Karar: 2016/11042 sayılı kararında ‘’…Sanığın, suç tarihinde daha önceden tanıdığı olan, algılama yeteneği zayıf ve %99 oranında özürlü olan mağdurun yanına gelerek Selma isminde bir dul bayan olduğunu ve bu bayan ile kendisini evlendirebileceğini, bunun için de yüzük almaları gerektiğini söyleyerek mağdurun inanmasını sağladıktan sonra, mağdur adına Bakanlık tarafından yatırılan özürlü maaşını PTT şubesinden çektirerek aldığı, sanığın bu surette hileli eylemlerle mağdurun algılama yeteneği zayıflığından faydalanarak haksız menfaat temin ettiği, sanığın tevil yollu ikrar içeren savunması, katılan, mağdur ve tanık beyanı, rapor, kamera kayıt görüntüleri ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından nitelikli dolandırıcılık suçu oluşmuştur.’’ denilmiştir. Sanık algılama yeteneğinin zayıf olduğunu bildiği ve engelli de olan mağduru aldatarak kendisine haksız menfaat sağlamış ve nitelikli dolandırıcılık suçunu işlemiştir. Mağdurun algılama yeteneği yaşlılık, sarhoşluk, akıl zayıflığı, akıl hastalığı nedenleriyle veya şok geçirdiği bir kaza anında zayıflamış olabilir. Ek olarak mağdurun yaş küçüklüğü nedeniyle algılama yeteneği zayıflamış da olabilir.

      Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2.4.2013 tarih ve 15-1398-112 sayılı kararında ‘’Kendilerini hoca olarak tanıtan sanıkların, katılanlara kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarını almaları, ayrıca evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altını çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirecekleri ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp altın ve paralarını almaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağdurları yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemlerin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “muskayı bozma ya da cini etkisiz hale getirme veya küpten altın çıkarma için dua okuma” vb. hususlarının dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, katılanların dini inanç ve duygularının istismar edilerek irade özgürlüklerinin baskı altına alınması suretiyle sanıklara altın ve para vermelerinde etkili olduğu anlaşıldığından sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.’’ denilmiştir. Somut olayda sanıklar Türkiye Cumhuriyeti’nde kabul edilebilecek dini inanç ve duyguları istismar ederek mağdurların iradelerini baskı altına alarak kendilerine haksız menfaat sağlamışlardır. Sanıkların fiillerinin basit dolandırıcılık suçunun fiili olan basit bir yalanı aştığı ve dini duyguları istismar ettiği ortadadır. Yargıtay da dini duygularının istismar edilmesi nedeniyle bu suçun nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna karar vermiştir.

      Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Karar: 2014/434 sayılı kararında ‘’Çekin evrakta sahtecilik suçu açısından resmi belge vasfında kabulüyle, dolandırıcılık suçunda hile unsuru olarak kullanılması aynı esaslara dayanmamaktadır. Çek esasında özel bir belgedir. Ancak kanun koyucu ticarî hayatta büyük yer tutan ve ciro ile veya buna gerek görülmeksizin tedavül eden çek ve diğer kambiyo senetlerini daha ciddî bir şekilde korumak istemiş ve anılan belgelerde sahtecilik yapılması hâlinde, “resmî belgede sahtecilik” suçuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını kabul etmiştir. Bu itibarla, çekin resmi belge olduğunun kabul nedeni topluma bakan yönü olup unsurları eksik olan çekin, bir yandan özel belge olarak kabul edilmesi, diğer taraftan nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturması arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Sanıkların keşide yeri gösterilmeyen sahte bir çek vermek suretiyle katılandan hayvan satın aldıkları somut olayda, bankanın maddi varlığı olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin, 158/1-f maddesinde yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.’’ denilmiştir. Sanıklar çekin kanunda sayılan zorunlu unsurlarından biri olan düzenleme tarihi yazılmayan çeki kullanarak mağduru aldatmışlardır. Somut olayda çekin çek vasfını içermediği hususu ile unsurları eksik olan çekin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmıştır. Yargıtay ise söz konusu çekin zorunlu unsurlarından biri eksik olmasına rağmen aldatma kabiliyetine sahip olduğuna, bankanın aracı olarak kullanıldığının kabulüyle nitelikli dolandırıcılık suçunun işlendiğine karar vermiştir.

      Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin Karar: 2014/2806 sayılı kararında ‘’Şikayetçinin aşamalardaki tüm beyanlarında, sanığa satmış olduğu elma kasası ile vermiş olduğu borç para karşılığında sanığın suça konu senedi düzenlediğini belirtmesi karşısında; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.1998 tarih ve 6/8-69 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, suça konu senedin, olay günü itibariyle yapılmış olan alışveriş sebebiyle değil, önceden doğmuş borç karşılığında verilmiş olmasından dolayı zarar veya borcun kandırıcı nitelikteki hareketler sonucunda doğmaması nedeniyle dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın dolandırıcılık suçundan beraatı yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Somut olayda sanık daha önceden doğmuş bir borç için bono vermiştir. Yargıtay olay günü itibariyle yapılmış olan alışveriş sebebiyle değil, önceden doğmuş borç karşılığında verilen bir bono olduğunu ve borcun kandırıcı nitelikteki hareketler sonucunda doğmadığını belirtip dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığına karar vermiştir.

      Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin Karar: 2015/6062 sayılı kararında ‘’Sanıkların suça konu senede alacaklı ve borçlu isimlerinin aynı yazılmasının sehven yapılan bir hata olduğuna ilişkin istikrarlı savunmaları, katılanın verdiği vekaletnameye ilişkin azilnameyi, senetteki yanlışlığı öğrenmesinden sonra, kaldırarak aracın temyiz kapsamı dışında bulunan diğer sanık Barış adına ruhsatının çıkarmasına imkan vermesi ve ayrıca söz konusu özel belgenin iğfal kabiliyetinin olmadığı, katılanın senedi denetim imkanı olup yapacağı basit bir inceleme ile durumu fark edebilecek iken senede bakmadığı, alacaklı ve borçlu kısmında aynı kişi isminin yazılı olmasının hile teşkil etmeyen eylem niteliğinde kaldığı anlaşılmakla, unsurları itibarıyla oluşmayan dolandırıcılık suçundan beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Yerel mahkeme, sanıklarca düzenlenen bonoda alacaklı ve borçlu isimlerinin aynı olmasının aldatma kabiliyetine sahip olduğunu, sanıkların hileli hareketlerde bulunduğunu kabul ederek dolandırıcılık suçunun oluştuğuna karar vermiştir. Yargıtay ise söz konusu bononun mağdur tarafından kolayca denetlenebileceğini, sanıkların hileli hareketlerde bulunmadığını ve bunun sonucunda dolandırıcılık suçunun oluşmadığını kabul etmiştir. Gerçekten de mağdurun sanığın suça konu fiili işlerken bu fiilin aldatma kabiliyetine sahip olup olmadığını denetleyebileceği ve kolay bir araştırma ile durumu fark edebileceği hallerde dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı kabul edilmektedir.

      Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin Karar: 2017/8608 sayılı kararında ‘’Sanığın, müştekinin bankadan çıktığı esnada önüne daha önceden planladığı şekilde mendil içerisinde para attığı, hemen akabinde de yere eğilip mendil içerisindeki parayı yerden alıp yerde bulmuş numarası yapıp para bulduğunu söyleyerek onu lafa tutmaya başladığı, onunla paylaşmak istediğini söyleyerek ilgisini çektiği ve onunla konuşmaya başladığı, bu sırada yanlarına gelen kimliği tespit olunamayan üçüncü bir şahsın parasının kaybolduğunu söyleyerek sanık ve müştekiye parasını bulup bulmadıklarını sorduğu, müştekinin para bulmadığını kendi parasının olduğunu söylemesi üzerine bu şahsın parayı kontrol edeceğini söyleyerek müştekiden parasını isteyip aldığı, parayı kontrol ederken el çabukluğu ile bu parayı gazete kağıtları ile değiştirdiği şeklinde gerçekleşen eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda sanığın baştan beri bir planlama dahilinde hareket ettiği ve mağduru aldatarak parasını ele geçirmeye çalıştığı ortadadır. Sanık hileli davranışlar ve el çabukluğuyla mağdurun parasını almıştır. Eğer sanık yalnızca mağdurun parasını alsaydı bu fiil hırsızlık suçunu oluştururdu. Ancak olayın oluş şekli, sanığın yaptığı plan, üçüncü bir kişi ile mağdurun dikkatini dağıtması gibi gerekçelerle yerel mahkemece verilen dolandırıcılık suçunun oluştuğuna dair hüküm Yargıtayca da onanmıştır.

                  SONUÇ

      Dolandırıcılık suçunun oluşup oluşmadığı konusunda Yargıtay sanığın olay anındaki eylemlerine, planlı bir davranış içinde olup olmadığına, sanığın eyleminin aldatma kabiliyetine sahip olup olmadığına gibi kriterleri inceleyerek kararlar vermektedir. Yargıtay dolandırıcılık suçunun oluştuğu kanaatindeyse basit veya nitelikli dolandırıcılık suçunun işlendiği konusunda eylemin kanunda sayılan hallerden biriyle işlenip işlenmediği hususunu araştırmakta ve bu araştırma neticesinde bir değerlendirme yapmaktadır.

      Dolandırıcılık suçunun başka suçlarla da karışabilmesi ihtimali göz önüne alınarak sanığın işlediği fiilin hangi suç tipine girdiği hususu iyice araştırılmalı ve buna uygun kararlar verilmelidir.

Stj. Av. H. Deniz ARLI



Bir cevap yazın