HAKKI OLMAYAN YERE TECAVÜZ SUÇUNUN İNCELENMESİNDE MAĞDURUN TESPİTİ VE SUÇUN OLUŞUP OLUŞMAYACAĞI HALLERE İLİŞKİN YARGITAY UYGULAMASI

20/04/2020

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu; başkasına ait bir taşınmaz veya eklentisine, köy merası, yayla, sulak gibi ortak kullanıma ayrılmış yerlere tecavüz veya suların mecrasını değiştirmek suretiyle işlenen bir malvarlığı suçudur.

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu, TCK md. 154’te “Malvarlığına Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir. Hakkı olmayan yere tecavüz suçunun temel üç şekli vardır:

  • Haksız bir davranışla başkasına ait bir taşınmaz veya eklentisine tecavüz suçu (TCK md. 154/1),
  • Köy merası, yayla, sulak gibi köy mülki sınırları içerisinde bulunup köyün kullanılmasına bırakılan yerlere tecavüz suçu (TCK md. 154/2),
  • Özel veya kamuya ait suların mecrasını değiştirme suçu (TCK md. 154/3).

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu ile konut dokunulmazlığının ihlali suçu arasında farklılıklar bulunmaktadır. Konut dokunulmazlığını ihlal suçunda kişinin konutuna, iş yerine veya eklentilerine rıza olmaksızın girmesi ya da rıza ile girmişse ayrılmasının istenmesine rağmen ayrılmamasıdır. Ancak hakkı olmayan yere tecavüz suçu, kişinin başka bir kimseye veya kuruma ait olan taşınmaz veya eklentisinde malik gibi taşınmazı tamamen veya kısmen işgal etmesidir.

Hakkı olmayan yere tecavüz suçunun temel halinden bahsetmek gerekirse taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden, sınırlarını değiştiren, sınırlarını bozan, hak sahibinin kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kişidir.

Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasını terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kişi hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işlemiş olacaktır. Kanunda geçen tasarruf kelimesinden kasıt, başkasının kullanması anlamına gelmektedir.

Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işlemiş olacaktır.

Suçun oluşması için öncelikle failin söz konusu taşınmaz veya eklentisinde hukuki hakka dayanmadan hareket etmesi gerekmektedir. Bunun yanında failin taşınmaz malikiymiş gibi hareket etmesi gerekmektedir. Suç ile korunmak istenen hukuki değer, mülkiyet hakkıdır. Hakkı olmayan yere tecavüz suçu seçimlik hareketli bir suçtur. Seçimlik hareketlerden biri ile hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işlenebilir. Hakkı olmayan yere tecavüz suçunda mağdur taşınmazın mülkiyetine sahip olan malik veya zilyedi de olabilmektedir.

Cezasızlık ve Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Haller

Hakkı olmayan yere tecavüz suçunun haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

Şikayet ve Uzlaşma

Uzlaşma, suç isnadı altındaki şahıs ile suçun mağduru olan şahsın bir uzlaştırmacı aracılığıyla iletişim kurarak anlaşmasıdır. Hakkı olmayan yere tecavüz suçunun sadece TCK md. 154/1’de düzenlenen temel hali uzlaşmaya tabidir, diğer fıkralar uzlaşma kapsamı dışındadır.

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu, TCK md. 154/1’deki temel hali şikayete tabi suçlar arasında yer almaktadır. TCK md. 154/1’de düzenlenen suçun temel halinin şikayet süresi, fail ve fiilin öğrenilmesinden itibaren başlamak üzere 6 aydır. Bu fıkra için şikayetten vazgeçme, ceza davasının düşmesi sonucunu doğurur. TCK md. 154/2-3’teki suçun diğer halleri şikayete tabi olmayıp savcılık tarafından kendiliğinden soruşturulur. Bu fıkralarda şikayetten vazgeçme ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz.

Bu Suçta Mağdur Olabilecekler, Bu Suçun Oluşmasını Sağlayacak Fiiller ve Bu Suçta Kovuşturmaya Ne Zaman Geçilebileceğine Dair Yargıtay Uygulaması

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin Karar: 2013/16803 sayılı kararı ‘’Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın hazineye ait mera parseline ev yapmak için inşaat malzemeleri koyduğu, 07.07.2011 tarihli tutanağa göre su basmanı yaptığı, işçiler ve iş makinalarının da taşınmazda oldukları, sonradan tecavüzüne son vermesinin atılı suçun oluşumuna engel olamayacağı gözetilmeden sanığın mahkumiyeti yerine yazılı biçimde beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır.’’ ile 20.1.2014 tarih ve 2013/10843E-2014/1136K sayılı kararında ‘’Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık N.. Ö..’in ağaç dikip duvar örerek sanık Ö.. Ö..’in ise ağaç dikmek, kümes yapmak suretiyle köy yoluna tecavüz ettikleri, dava açıldıktan sonra tecavüze son vermenin oluşan suçu ortadan kaldırmayacağı ve atılı suçun sabit olduğu gözetilmeden sanıkların suç kastının bulunmadığından bahisle beraatlerine karar verilmesi yasaya aykırıdır.’’ denilmiştir. Yargıtay’ın aynı konuda verdiği iki karar incelendiğinde hakkı olmayan yere tecavüz suçunda, sanığın suçun oluşması için gerekli olan fiil unsurunu icra edip sonradan bu fiillerine son vermesinin suçun oluşumunu engellemeyeceği kabul edilmiştir. Çünkü ilgili suç mütemadi suçlardandır, yani her fiille birlikte suç tekrar işlenmiş olmaktadır. Sanık kararlarda görüleceği üzere başkasına ait taşınmaza ağaç dikmiş veya kendi eşyalarını koyarak tecavüz etmişse bu fiillerini sonradan eski hale getirmiş olsa dahi cezalandırılacaktır. Çünkü yapılan icra hareketleriyle suç tamamlanmıştır. Sanığın icra hareketlerine son vermesi olsa olsa mahkemenin cezayı takdirinde önem taşıyacaktır, suç tamamlanmıştır ve tecavüze son verilse dahi bu eylem suçun oluşmaması sonucuna etki doğurmayacaktır.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 26.10.2016 tarih ve 2016/6773E-2016/9915K sayılı kararı ‘’Dosya kapsamına göre sanıkların kiraladıkları daireleri açmış oldukları tahliye davasının sonucunu beklemeksizin kapı kilitlerini değiştirerek kiracı olan katılanların tasarrufunu engelledikleri anlaşılmakla; mahkumiyetleri yerine şikayet tarihinden sonraki haciz tutanaklarına itibar edilmek suretiyle yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi yasaya aykırıdır.’’ ile 17.9.2014 tarih ve 2014/6511E-2014/20124K sayılı kararında ‘’Sanıkların, katılanın kiracı olarak oturduğu taşınmazın kapı ve kilitlerini, kirayı alamadıklarından bahisle değiştirmek suretiyle kiracı olan şikayetçinin faydalanmasına engel oldukları anlaşılmakla; sanıklara atılı hakkı olmayan yere tecavüz suçunun sübut bulduğu gözetilmeden mahkumiyetleri yerine yazılı gerekçe ile beraatlerine karar verilmesi yasaya aykırıdır.’’ denilmiştir. Yargıtay, kira sözleşmesi içinde kiraya veren kişinin hukuka uygun bir şekilde tahliye kararı verilmeden kiralanan şeye giremeyeceğini, kapısının kilidini değiştiremeyeceğine dair kararlar vermiştir. Gerçekten de hukukumuzda kira sözleşmelerinde hangi durumlarda kiracının tahliye edileceğine dair hükümler yer almaktadır ve bu durumlar dışında kiraya verenin kiracıyı tahliye etmesine bir olanak yoktur. Örneğin kiracı 6 aydır kira bedelini ödemese dahi kiraya veren tarafından usulüne uygun olarak sulh hukuk mahkemesinden ya da icra hukuk mahkemesinden tahliye kararı alınmadan kiralanana girilemeyecektir. Hukuk sistemimizde tahliye sebeplerinin sınırlı olarak sayıldığı ve taraflarca bu sebepler dışında başka durumlar eklenemeyeceği ortadadır. Kiraya verenin her ne kadar kirayı alamadığı ispat edilmiş olsa da tahliye davası sonuçlanmadan kiracıyı, kiralanandan çıkarma hakkı bulunmamaktadır. Buna aykırı olarak kiralananda kiracının tasarruf etmesine engel olunursa hakkı olmayan yere tecavüz suçu oluşacaktır.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 6.12.2016 tarih ve 2016/8537E-2016/11142K sayılı kararı ‘’Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5841 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154/1. maddesi uyarınca sanık hakkındaki suçun 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 73. maddesi gereğince şikayete bağlı hale getirilmesi karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 253 ve 254. maddeleri gereğince uzlaşma girişiminde bulunulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.’’ ile Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 9.4.2019 tarih ve 2018/11152E-2019/5852K sayılı kararında ‘’Sanığın, katılanın paydaşı olduğu tarladan iş makinası ile kazı yapmak suretiyle yol açması, tarlanın etrafındaki çitlere ve tarlada istifli halde bulunan çatı kiremitlerine zarar vermesi şeklindeki hukuki anlamda tek olan eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi delaletiyle TCK’nın 154/1. maddesindeki suçu oluşturduğu,02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve suç tarihi itibariyle sanığa isnat edilen 5237 sayılı TCK’nın 141/1 ve 154/1 maddeleri kapsamındaki suçların uzlaştırma kapsamına alındığı nazara alınarak, uzlaştırma işlemi yapılıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir.’’ denilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere hakkı olmayan yere tecavüz suçu uzlaşma kapsamındadır. Yani bu suç hakkında kovuşturma yapılabilmesi, dava açılabilmesi için uzlaşma prosedürünün uygulanması gerekmektedir. Eğer uzlaşma yolu izlenmeden dava açılır ve yerel mahkeme bu durumun farkına varırsa sanık ve mağdurun uzlaşıp uzlaşmayacağının belirlenmesi için davayı bekletir ve uzlaşma tutanağının düzenlenmesini bekler. Eğer taraflar uzlaşamazsa yargılamaya devam edilir ve hüküm verilir. Yerel mahkeme yaptığı yargılamada uzlaşma yolunun işletilip işletilmediğini denetlemeden ve taraflarca uzlaşma yolu tüketilmeden bir karar verirse bu verilen hüküm Yargıtayca bozulacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 3.5.2016 tarih ve 2014/493E-2016/237K sayılı kararı ‘’Oluşa, sanığın 1987 yılında babasından satın aldığı şekilde taşınmazı kullandığına ilişkin savunmasına, bunu doğrulayan tanıklar … ve …’ın beyanlarına ve men kararından sonra tecavüzünü kaldırdığının anlaşılması karşısında; suç kastının bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı görülerek yerel mahkeme kararı bozulmuş ve kast yokluğundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Somut olay ele alındığında sanığın suça konu yeri meydana gelen kaymalar neticesinde yukarıdaki emsal kararda olduğu gibi babasından kendisine kalan taşınmaz olduğunu zannederek kullandığı ancak yapılan yeni çalışma neticesinde suça konu yeri babasına ait yer olmadığını öğrenince terk ettiği ve bu durum mahkememizce mahallinde yapılan keşif, keşif mahallinde dinlenen mahalli bilirkişiler ve keşif neticesinde hazırlanan bilirkişi raporlarından da açık bir şekilde anlaşılmıştır.’’ ile Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 4.10.2016 tarih ve 2016/6040E-2016/9299K sayılı kararında ‘’Sanık …’nin tecavüzüne konu taşınmaza ilişkin olarak köy boşluğu olduğu tespit edilen suça konu taşınmaz üzerinde gerektiğinde yeniden keşif yapılarak öteden beri köylünün ortak kullanımına bırakılmış yerlerden olup olmadığı yöreyi iyi bilen tarafsız yerel bilirkişi ve tanıklardan da sorulup kesin biçimde saptandıktan sonra, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.’’ denilmiştir. İncelenen bu iki kararda Yargıtay hakkı olmayan yere tecavüz suçunun oluşması için aranan manevi unsur olan kastın hangi durumlarda olup olmadığını ve sanığın fiilinin suçu olup oluşturacağının ispatında hangi delillerden yararlanılacağını açıklamıştır. Kast bilme ve isteme unsurlarını içerir, bilme unsuru da isteme unsurundan önce gelir. Somut olay incelendiğinde sanığın suça konu taşınmazı hukuka uygun şekilde satın ve devraldığı, bu hususun da tanıklarca ispatlandığı görülmektedir. Daha sonra bu taşınmazın başkasına ait olduğunun ortaya çıkmış ve sanığa bu tecavüzü sona erdirmesine yönelik bildirim yapılmıştır. Sanık da bu bildirimden hemen sonra tecavüzü sona erdirmiştir. İşte burada Yargıtay kastta aranan bilme unsurunun gerçekleşmediğini, bunun sonucunda sanığın kasıtlı hareket etmediğini yani suçun oluşmadığına karar vermiştir. İkinci olayda da Yargıtay tecavüz edilen taşınmazın mağdura (Hazine, köy tüzel kişiliği, belediye) ait olup olmadığının yerel bilirkişi ve tanıklarca ispat edilmesi gerektiğini, mahallinde keşif yapılarak her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle ortaya koyulması gerektiğini kabul etmiştir.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin Karar: 2016/6127 sayılı kararı ‘’Köy boşluğuna tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup suçtan doğrudan zarar görme olasılığı bulunmayan hazine vekili ve belediye temsilcisinin bu suçtan açılan davaya katılma hakkı bulunmadığı gibi katılma kararı verilmiş olması da temyiz hakkı vermez.’’ ile Karar: 2015/24493 sayılı kararında ‘’Belediye sınırlarındaki yaylaya tecavüz suçundan açılan davada, suçun mağduru Belediye Başkanlığı olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından katılma kararı verilmiş olması da hükmü temyiz hakkı vermez.’’ denilmiştir. Kararlar incelendiğinde hakkı olmayan yere tecavüz suçuna konu taşınmazdan doğrudan zarar gören kişilerin ancak mağdur olabileceği görülmektedir. Yani her somut olayda suçun konusundan kimin yararlandığının araştırılması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı kararlarda da görüleceği üzere katılma hakkına bağlanan sonuçları kimin kullanacağının belirlenmesidir. Katılan sıfatına kazanan kişi; delillerin toplatılmasını isteyebilir, duruşma gününden haberdar edilir ve kanun yoluna başvurabilir.

SONUÇ

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu, suçtan zarar görenin şikayetine bağlı ve uzlaşmaya tabi suçlardandır. Bu suçun oluşabilmesi için sanığın kendisine ait olmayan taşınmazda malik gibi hareket etmesi ve bu fiilin herhangi bir hukuki ilişkiye dayalı olmaması gerekmektedir. Örneğin sanık yetkili idareden izin alarak meraları kullanıyorsa bu suç oluşmayacak ve sanık hakkında ceza verilemeyecektir.

Kanunda suçun devlete ait taşınmazlar üzerinde işlenmesi halinde şikayete ve uzlaşmaya tabi olmayacağı şeklinde düzenlemelerin yer alması bu durumda somut mağdurun tespitinin zor olması karşısında sanığın cezasız kalmasının önüne geçmek içindir. Şikayete tabi olmayan suçlarda her bireyin suç duyurusu yapabileceği göz önüne alındığında ve tecavüz olgusu da ispatlandığında sanığın cezalandırılacağı açıktır. Suçun cezası az olarak belirlense de kanun koyucu devlete ait taşınmazlarda re’sen soruşturma sistemini seçerek uygulamak istediği hukuk politikasını işaret etmektedir.

Stj. Av. H. Deniz ARLI



Bir cevap yazın